Kendimle Münakaşa: Aşk Üzerine


Kendimle Münakaşa: Aşk Üzerine

Bazı şeylerin yıllanmış olduğunda daha güzel olduğundan bahsedilir ya hep. Ben de 'bazı şeyler' kısmına ithafen bazı cümleler kurmak istiyorum.
İlk olanın özel olduğuna inanmadım hiç. Bu düşüncenin insanı yıpratan bir şey olduğunu düşünüyorum sadece. Ama bu biraz farklı. Bu bahanesi olmayan, bu tekrarı imkansız, bu sende de bende de var olup bütün mahremiyetiyle sadece o kişiye özel olan. Adına, hissettirdiklerine, dünyaca şey yazılan, insanlığın  çağ atlamasından, savaşlardan ölmesinden, açlıktan ve yoksulluktan, mutluluk hayallerinden, hatta tanrıdan bile daha çok konuşulan, yazılan, yazılan...
Aslında onun karşısına oturup, gözlerinin içine içine bakıp bunlardan bahsetmek isterdim ve belki en çok bunu isterdim.Yanına giderdim, sadece anlatmak istemenin özlemi değil, cesur bir isteğin cesaretiyle giderdim... Cesarete dair ne varsa sıkı sıkıya tutardım avuçlarımda.
Heyecanlı bir konuşma yaptığını fark ederdim.
Toz olurdu o cesur istek. Toz olurdu, bulut olurdu, rüzgar olurdu, yok olurdu. En çok yok olurdu zaten...
Hafiften gülümserdi, komik bir şey olmuş gibi değil de muzip bir gülümseme gibi daha çok. Ruhum bunu keşfetmiş olmanın heyecanını yaşardı. Artık o toz, o bulut, o rüzgar ve evrendeki daha  niceler sadece yok olurdu.
Bu sözlerim zaman denen o kusursuzca hazırlanmış plana. Belki teşekkür yaşanmış olmasına, belki hüzün asla yaşanmayacak olmasına, belki umut, umut belki inaçsızca... Hepsinden çok...
Dedim ya anlatmak istiyorum ona. Ama daha naif, daha narin.
Bunu düşündüğümde kafamda milyon tane şey etrafta koşuşturmaya başlıyor. Kaos... Kargaşa...
Birini yakalamak istiyorum, sus demek otur demek istiyorum. Onu alıp aklımın tam ortasına koymak, bütün koşuşturan düşüncelerimin ona hayranlıkla bakışına şahit olmak istiyorum.
Hayal ediyorum... Şimdi kendime ithafen... Şimdi en çok konuşmayı ve en çok bağırmayı hak eden Aşk adına... Şimdi sadece aşk adına  konuşuyorum. Okuyacaklarının bütün sorumluluğundan sıyrılarak, bir elçi gibi değil de daha çok bir elçi olmayı isteyerek sadece... Hayal ederek... Samimi bir şekilde değil de daha çok anlayışla beni dinlemeni arzu ederek sana söylüyorum,
bir kere gözlerimin içine baksa gökteki bütün yıldızları sayacak gücü buluyorum kendimde.
Adımı işitsem onun ağzından bütün dünya avuçlarımın arasındaymış gibi kudretli hissediyorum.
Gülümsediğine şahit olsam dünyada görülebilecek her şeyi görmüşüm de orda çakılıp kalmalıymışım gibi geliyor.

Böyle işte, böyle fütursuz.
Şimdi aşka ithafen sitemim. Böylesine baş kaldıran, senin ne düşündüğünü hiç önemsemeyen aşka. Onun için sadece hissettiklerinin önemli olduğu ve en önemlisi de sadece hissediyor olmanın yettiği aşka... Ne bir akla ihtiyaç duyması ne yaşanmışlıklara... Hep özgür olmak ister, içinde milyonlarca elementi barındıran, hepsini beraber idare eden, hayret verici bir yaratılışı olan şu kâinatta, şu insan bedeninde, ve şu kalpte insana hayat olan şu kalpte hep kendisi, tek başına hüküm sürmek ister.


MERVE AYBEY

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN, ŞAİR, BİPOLAR, İNTİHAR: NİLGÜN MARMARA ÜZERİNE

Kocaeli Üniversitesi PDR Topluluğu