SAHİP OLUNAMAYAN KADIN: TOMRİS UYAR


SAHİP OLUNAMAYAN KADIN: TOMRİS UYAR
‘Her şeyimi verebiliyorum belki karşımdaki insana, ama o yine de sahip olunamayacak bir yanım olduğunu hissediyor.’  (Tomris Uyar)
Bazı insanlar vardır bulundukları toplumun, yaşadıkları çağın, hâkim olan anlayışın çok ötesinde bir yerlerde yaşarlar. Onların ruhları ve zihinleri bambaşka yerlerden beslenmiştir;  kendilerini sorgular, yaşamlarına başka anlamlar yüklerler. Böyle insanların bazıları kocaman bir yalnızlık inşa ederler kendilerine, kendi evrenlerinde yaşarlar. Bazıları ise şanslıdır, çevresinde kendine benzer ruhlar biriktirip onlarla güler onlarla ağlarlar. Benzer ruhların bir araya gelip Tomris’e aşık olmasıyla varolmuştur  ‘İkinci Yeni Şiiri’ Madem ki bu ayın teması aşk, gelin biz de onu ölümsüz kılacak satırlara ışık tutalım. Ona aşık olanlardan, onun aşık eden yanlarından bahsedelim.
‘Daha nen olayım isterdin/ Onursuzunum senin.’ (Cemal Süreya-Ama Senin)
İkisi de evli tanıştıklarında. Tomris Uyar’ın Ülkü Tamer ile olan evliliği, kızları Ekin sütten boğulup öldüğünde çıkmaza giriyor. Kolej yıllarından tanıdığı eşiyle yolları ayrılıyor bu acı kayıptan sonra. İşte o zamanlarda Ankara Sanatseverler Derneğinde tanışıyorlar Cemal Süreya ile Tomris Uyar.
“Kendisini tanıdığımda ben evliydim, o da evliydi. Ankara’da tanıştık, Sanatseverler Derneği’nde -hiç unutmuyorum O bana herhalde bir arkadaşıyla, yani Ülkü Tamer’le evli ve edebiyata düşkün genç bir kız olarak ilgi gösterdi ama çok sıradan bir ilgi gösterdi. Ben de onun, sandığımdan çok daha -nasıl söylesem- daha derin demeyeyim de, daha keşfedilmeye değer bir insan olduğunu düşündüm.”
Dönemin edebiyatçılarını aynı çatı altında toplayarak Papirüs Dergisini çıkarıyorlar. Tomris’in ilk öykü kitabı olan ‘Suya Yazılı’ dergide çıkan yangında kül oluyor. Yayımlanan ilk kitabını yazana kadar çocuklar için mi yoksa yetişkinler için mi yazıldığı anlaşılamayan ‘Küçük Prens’i çeviriyorlar beraber.
Tomris Uyar Tanışma Günleri/ Anları kitabında “Bu çevirileri yapmak için Cemal Süreya’nın benim yardımıma gereksinimi yoktu” diye anlatır: “Fransızcayı bilen oydu; bana, onun önerdiği Türkçe karşılıkları benimseyip benimsemediğimi belirtme görevi düşüyordu.”
Uyar, bu çevirilerde ortak seçilmesinin asıl nedenini de bulmuştu: “Dilinin büyüsüne kapılıp çeviriyi özgün metine göre çok daha sevimli, alımlı hale getirebilecek bir şairin bu eğilimini bir anlamda denetleyebilmemdi. Belki de evde sık sık yaptığımız bu tartışmayı somutlamak için bu ürünleri seçmiştik. Günler yetmiyormuş gibi geceleri de uykudan fırlayıp yeni önerileri sigara paketlerinin arkasına yazıyorduk. Gören olsa, dünyayı kurtarmakta kararlı olduğumuzu sanırdı. Birbirimizin diliyle zenginleşiyorduk galiba”.
 ‘İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.’ (Yukarıda bahsi geçen çeviriden)
Yakınları ikisi de bu dünyadan ayrıldıktan sonra anlattılar şu hikâyeyi:
“Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlıyordu Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, ‘Biraz gez dolaş, arkadaşlarınla falan buluş’ dedi. Ertesi gün geç geldi Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep geç geldi. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris, apartmanın girişinde oturan Cemal’i gördü ve gerçek ortaya çıktı. Her akşam iş çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya… Tomris Uyar tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…”
Verimli ve her yönüyle dolu dolu geçen 3 yılın ardından yolları ayrılıyor. Fakat bu ayrılık dostluklarına darbe vuramıyor, çalışmaya, yazmaya, sohbet etmeye devam ediyorlar. Biten ilişkileri hakkında sessizliğini koruyor güzel ikili. Yıllar sonra tek bir açıklama getiriliyor bu ayrılık hakkında. O da Tomris Uyar’ın ağzından…
 “Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı. ‘Senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikâyen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim; benim ağzımdan kimse duymayacak’ dedi ve doğrusu hiç yazmadı.” 
“Ayışığında oturduk / Bileğinden öptüm seni…’ (Cemal Süreya- Sayım)
Tanıdığım kaç kişi varsa, o kadar Cemal Süreya vardır. ( Tomris Uyar)  

Aşk söz konusu olduğunda birinci de ikinci de sonuncu da ilktir.( Tomris Uyar)
Cemal Süreya ile ayrılığının ardından ona tanındığı soyadını veren Turgut Uyar ile tanışıyor Tomris Uyar.  Uzun süredir üretkenliğini kaybedip yazmayı bırakan Turgut Uyar yeniden barışıyor kalemiyle. Tanışma hikayelerini Tomris Uyar’dan aktaralım.
“1966 yılında ben zaten Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereydim. O da eşinden ayrılmıştı. İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla. Burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde o, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatını bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. 
Hâlâ duruyor bende. Genellikle onun şiir üzerine düşünceleri, benim onun şiirleri üzerine düşüncelerim… Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönem geçiriyordu. Yani evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlik ve uyumsuzluk şiirini de etkilemişti, yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum ama herhalde çok konuştuğum, çok dürttüğüm, yazmasını çok rica ettiğim için diyeyim, yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.” 
Çevresinden bu kadar ilgi gören, derin bir tutkuyla sevilen bir kadınla beraber olmak Turgut Uyar’ı da zorluyordu zaman zaman. Bir keresinde Tomris Uyar, “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte bir şeydim, bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii…’ demiştir.
‘… Turgut beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.’
‘…Denizi ve ormanı, açlığı ve başkaldırmayı ayırmadın
bırakılmış bir köşebaşının en güzel tanımıdır adın

Seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun…’  (Turgut Uyar -Tomris Uyar İçin Bir Şiir Kurma Çalışması)
 ‘Tomris rakıyı severdi, ben de onu…’ ( Edip Cansever)
Bana sorarsanız onu sevenler arasında en dostça ilişkiyi Edip Cansever ile kurmuştur Tomris Uyar. Aralarında harika bir iletişim vardır. Edip Cansever her yıl 15 Mart’ta bir şiir yazar Tomris’in doğumgünü anısına.
‘…Yok bir yanıtın ''nereye'' diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
…Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene...’ (Yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiir)
"...Bir öykü mü yazdım, hemen Edip Cansever'i arardım, onunla paylaşmak isterdim öykümü. Edip bir şiir mi yazdı, ne güzel 'öğleüstü Pasaj'da kutlamaya ne dersin?' Birbirimizi pohpohlamaya dayalı değildi eleştirilerimiz.  Ama oldukça benzer kanallarda ses aradığımızdan ortaya çıkan yeni yapıtın başarısı, müthiş bir ortak mutluluk kaynağı oluyordu. Sevgililik ya da aşk duygusu ne yazık ki zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğu, ikirciksiz, apaçık sevgiyi Edip Cansever tattırdı bana. Her doğum günümde tek kopya olarak yazılmış, istersem yayınlayabileceğim izniyle armağan edilmiş şiirleriyle yaşamımda ve yazımda sırdaşım, esin kaynağım oldu. Tek ihaneti ölmesiydi…"( Tomris Uyar)
Hakkında bu kadar yazılması, onun nasıl bir insan olduğu sorusunu uyandırıyor zihinlerde. Neden bu kadına bu kadar şiir yazılmıştır, ya da neden şiir yazılmak için bu kadını seçmiştir?
"Kendime bir ilham periliği vehmedecek kadar komik bir insan değilim tabii. Kendimi de o kadar beğenmem. Yalnız şöyle bir şey var: düşünen ve sorgulayan bir insanım. Bu sözünü ettiğiniz kişiler de kendi yaptığı işleri sorgulayan, düşünen, tartışmayı seven kişilerdi. Herhalde asıl çekici yanım buydu benim. Tartışırdım. Bir de çok açık sözlü olmam etkili olmuştur sanıyorum. Konuyu anlamam ve disiplinli olmam.
İlişkilerimde hep kendime bir dokunulmazlık alanı bulmuşumdur. Bu da hakikaten sevilmem, değerlendirilmemle birlikte, çok tartışmalara neden olmuş bir özelliğimdir. Başkasına verdiğim özgürlüğün, yaratma, tek başına düşünme, yalnız kalma özgürlüğünün bana da verilmesini isterim."
Yazının bitimine yaklaşırken yukarıda bolca yer edinen alıntılara bir tane daha ekliyor ve sonlandırıyorum.
‘Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda. Bir dostum 'iyi ki akvaryumda balık beslemiyorsun' demişti, 'her halde havasız kalmalarına üzülür sudan çıkarırdın onları...'
                                                                                                              SEDA ALEYNA ÖZEN                          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN, ŞAİR, BİPOLAR, İNTİHAR: NİLGÜN MARMARA ÜZERİNE

Kocaeli Üniversitesi PDR Topluluğu