AŞKIN KALBİMDE BİR YARA


AŞKIN KALBİMDE BİR YARA

       
        Şu zamana kadar kimler geldi de aşka dokunmadan bu dünyadan geçmesi mümkün olmadı. Tabii bizim aklımıza aşk duygusu gelince edebiyatçılar, şairler, yazarlar falan gelir. Peki, ya psikoloji bilimiyle ilgilenenler de büyük aşk denizine kendilerini bırakırlarsa? İşte şimdi şairler düşünsün der, geçerim.
     Şu aşk dedikleri çağ açıp, çağ kapatan, devletleri yıktıran, derebeylikleri çökerten, acısını çekenleri otobüslerde, sokaklarda bayıltan, geceleri Sezen Aksu açıp ağlatan, getirdiği cesaretle ayla güneşin yerini değiştirecek kuvvette olduğuna inandıran ve daha nicelerini yaptırtan o güçlü duyguya psikolojinin ve bilimin de giriş yapmasıyla işler hafiften karıştı.
       Ot bitmeyen, güneşin görülmeyen tarihin karanlık zamanlarından beridir gelen geleneğe göre insanlar, aşkın kalpte olduğunu sanırlarmış. Öyle ki, aşkına cevap vermeyenlerin, kalpleri kötülükle dolu olduğuna inanırlarmış. Ve kötülerin, iyilik yapmayan insanların göğsünü açıp kalbi var mı yok mu diye masumane gözüken vahşi deneylerine de tanık olmuşuzdur. Düşündükçe tüylerim diken diken olur. Bilenler bilir elbet, hitabım bilmeyenleredir: Bugüne kadar öğrendiklerinizi yıkacak, bazı şeyleri sorgulamanıza sebep olabilecek, hatta ilk duyduğunuzda “hadi ordan be!” diyebileceğiniz belki acı gelebilecek ama oldukça gerçek olan gerçeği söylemeyi bir borç bilirim.
         Aşk denilen duygu kalpte değil, beyindedir. Evet, hatta duygularımızın hepsi beyinde oluşur ve maddesel bir alt yapıya sahiptir. Bunu ilk başlarda anlamakta güçlük çekmiş, karşı çıkmıştım. Ancak yeterince biyoloji ve psikoloji okumasından sonra gerçekten de duyguların beyin denilen et parçasında oluştuğunu; ancak bahsedilen beynin sıradan bir et parçası olmadığını keşfettim. Meraklıları için ileri okuma konularını sizlere bırakıyorum. Yalnız, aklınıza bu sefer de karşılıksız aşkların kurbanı olan aynı kalbi açtıkları gibi kafatası açılmış insanlar gelmesin. Zira aşkı bulmak için kalbi açmayı anlatabileceğim kelimeler henüz keşfedilmedi. "Ya Furkan amma kafa yaptın he" dediğinizi duyar gibiyim. Bir bilim kültürü oluşturmak için gerçekleri konuşmak gerekmez mi? Bilim insanlarının yetişmesi için bir bilim kültürü oluşturmak, gerçekleri konuşmak sizce de iyi olmaz mı? Aşkı dahi konuşacaksak, mitlere dayanmadan, günlük hayatta gerçekten ihtiyacımız olan gerçekler bize asıl yardım edebilecek şeyler değil midir? Gerçek olmayan inanışlar neye benzer bilir misiniz? Eskiden saraylarda vakit geçsin diye soytarıların eğlendirmek için yaptıkları soytarılığa benzer. Bu kandırmacalar da eğlendirir, vakit geçirtir ama bir şey kazandırmaz.
    Abraham Lincoln’ün sevdiğim, hoş bir değişi var bu konuyla ilgili: “Herkesi bir kere kandırabilirsiniz, birini her zaman kandırabilirsiniz, ama herkesi her zaman kandıramazsınız”.
      Şimdiiii, aşkı kalpten aldık. Aşk beyindeyse, o zaman aşk akıl işidir diyebilir miyiz? Aklı olmayan aşık olabilir mi? Bazen merak ederim, “hayvanlar hiç aşık olur mu?”, diye. Bana olmaz gibi geliyor, veya olursa da akıl işi olduğu için bizim insanlardan daha basit haliyle aşık olurlar. Bazı hayvanlar var, eş seçerler; ama bu eş seçimleri tamamen üreme amacıyla. Bazıları üreme amacının dışında cinsel hazzı da keşfetmişler. Hayvanlarda trip atmak, sürekli beraber olmayı istemek, ayrılma kaygısı yaşamak falan yok anlayacağınız. Ancak insan, hayvanların keşfedemediği birçok duyguyu keşfetmiş ve hayatında bilinçli bir şekilde uygulamaya koyulmuştur. Hatta insan, daha önceki insanların da keşfedemediği birçok duyguyu keşfedip biriktire biriktire bugünlere gelmiştir. Hatta ve hatta doğumumuzdan ölümümüze kadar olan süreçte dahi duyguları öğrenmeye devam ederiz. Bilmediğimiz, tatmadığımız duyguları tadarız. Kimileri ise tadamadan dünyadan göçüüüüp gider. Zira, öğrenmemiştir. Bazen hocalarımız da bize kızar. Duygu çalışın, duyguları öğrenin der. :) Peki bütün bu süreçler beyinde gerçekleşiyorsa…
        E o zaman aşk öğrenilen bir şey midir? Aşkı öğrenmek mümkün müdür? Aşk denilen kavramı geçmişteki insanlar ortaya atmış da nesilden nesile öğrenile öğrenile mi gelmiştir? Bazı insanların “ben aşka inanmıyorum” demesinin sebebi bu yüzdendir midir? Öğrenilen bir şey olduğu için mi? Aşka inanmayanlar öğrenmemiş mi oluyor? Hiç aşkı yaşamayan mı aşka inanmaz? Çok yara alanlar mı? Yaraları büyük olanlar aşka mı inanmaz, yoksa tekrar yara almaktan mı kaçarlar? Aşk, genel geçer değildir o halde? “Öğrenirsen aşkı bilirsin, öğrenmezsen aşka inanmazsın veya öğrendiğin aşk kavramına yönelik çelişkiler hayatında vurucu etkiler yaratırsa aşk imkansızdır dersin.”  diyebilir miyiz? Entelektüel düzey arttıkça aşk da karmaşıklaşıp, güzelleşir mi? Çok bilen çok iyi mi aşık olur? Yoksa bazı şeyleri basit yaşamak mı güzeldir? Bazen çok bilmemek mi gerekir? Ya da fazla karmaşıklaştırmamak mı?

Aşkı siz daha iyi bilirsiniz. Diyebileceğim tek şey;

Bilimle kalın.


Furkan Bayram
PDR/3

Görsel kaynak: https://nbeyin.com.tr/ask-beyinde-mi-kalpte-mi/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN, ŞAİR, BİPOLAR, İNTİHAR: NİLGÜN MARMARA ÜZERİNE

Kocaeli Üniversitesi PDR Topluluğu