Adler’in Bireysel Psikoloji Kuram’ına Göre Bitirgen’in Analizi
Alfred Adler
Adler’e göre psikolojinin ana amacı, insanın doğasının “her insan tarafından” anlaşılmasıydı. Gerçek yaşama yakın olmayı çok istediği, en büyük amacı kolaylıkla anlaşılabilecek bir psikoloji kurmak olduğu için teknik dilden de uzak durmaya çalışmış,  yeni teknik terimler icat etmeye hiç yanaşmamıştır. Bu yüzden çoğu profesyonel onu, konuları fazla popülarize etmekle, fazla basitleştirmekle suçlar.
Adler’in Kişilik Teşhisi
Danışanla görüşmelerinde genel olarak yaptığı gözlemlerin yanı sıra, Adler teşhiste kendisinin ürettiği  üç yöntemi kullanıyor.
1.      Bireyin kendi yaşamının başlangıcı hakkındaki en eski anıları
2.      Ailenin kaçıncı çocuğu olduğu
3.      Rüyalarını nasıl yorumladığı

Monreo diyor ki : “ Adler’in kişiden ilk önce, her seferinde bir ilk anı istemesi,  bugün çok kullanılan projektif metodların ilk örneğidir. İlk anının genellikle doğru olmadığını Adler de bilir. Olayın, zamanın yanlış olmasıysa çok büyük olasılıktır. Ama onun fikrine göre “ilk” olarak seçilen anı, yaratıcı olarak seçilmekte ve tüm kişilikle ilgili olarak yorumlanabilir, ki bu da, çağdaş tekniklerin çekirdeğini oluşturmaktadır. “

Doğum Sırası

Adler’in doğum sırasıyla ilgili ortaya attığı görüşleri, çocukların ne gibi problemlerle karşılaştıklarını ve problemlere nasıl çözüm bulduklarını keşfetmek amacıyla oluşturmuş.
Adler’e göre çocuğun aile içindeki doğum sırası önemlidir. Genelde belirli kişilik özellikleri belirli doğum sırasına sahip çocuklarda görülmektedir. 4 farklı doğum sırası pozisyonu ortaya koymuş: ilk çocuk, ikinci çocuk, en küçük çocuk, tek çocuk.

Hikayede konu edinilen ailenin, üç çocuğu var. Abi en büyük, abla da evin ikinci çocuğu, Bitirgenimiz ise evin en küçük çocuğu. Adler, ilk çocuğun daha sonraki yaşamında tutucu, güç-yönelimli ve liderliğe yatkın bir kişiliğe sahip olabileceğini belirtmiş. Nitekim, Bitirgen’in abisinde bu özelliklerden bazılarını görebiliyoruz.
Ama bu hikayede toplumsal cinsiyetin de etkisini gözardı edemeyiz. Evin en büyük çocuğunun erkek olması babadan sonra evde onun ahkam kesmesi hatta bazen babadan da baskın davranışlar sergilemesi ve diğer kardeşlerine, anne-babasına olan tavrı, yaşadıkları kültürün de bireyi etkilemiş olduğu söylenebilir. Ortanca kardeşe yani Bitirgen’in ablasına gelirsek eğer, onun da Bitirgen üzerinde baskıcı bir tutumu var. Adler’e göre evin en küçük çocuğunun, kendisinden büyük, güçlü ve daha ayrıcalıklı kimselerle yarışmak zorunda olduğu için bağımsızlık eksikliği ve güçlü yetersizlik duygularına sahip olma ihtimali yüksekti. Bu hikayedeki ana karakter Bitirgende bunları görebiliyoruz.
Bitirgen ablası evlendiğinde odada tek başına kalmanın, bağımsız olmanın güzel bir şey olabileceğini günlüğünde bizlere söylüyor. Ergenlik arifesinde olan Bitirgen’in özerkliğe, bağımsızlığa ihtiyacı olduğunu kelimelerinden fark edebiliyoruz.
Evde bir kavga çıktığı zaman kendini güçlü hissetmediğini de söyleyebiliriz. Tek temennisi yaz tatilinin çabuk bitmesi ve okuluna, sınıfına geri dönmek.

Adler’in Kuramı : Bireysel Psikoloji

İçkuvvetler varsayımından yani içgüdüler, dürtüler, bilinçdışı vb.den kopmayı başaran ilk psikoloji ekolüdür ve bunları mantıkdışı malzeme sayar.
Bireysel psikolojinin temel amacı “toplumsal uyum“dur. Ancak Adler’in kuramının isminde yer alan bireysel vurgusu çoğunlukla yanlış anlaşılmıştır. Adler bireysel sözcüğü ile kişiliğin biricikliğini ve bölünemezliğini vurgulamaya çalışmıştır. ( İd, ego, süperego gibi ayırmamış kişiliği, bölünmez olduğunu düşündüğünden.)
Bireysel psikoloji ismi Adler’in sosyal faktörleri önemsemediği anlamına gelmemektedir, ona göre kişiliğin gelişiminde sosyal belirleyiciler oldukça önemlidir ve “birey ancak toplumla kaynaşıp iç içe girerek birey niteliğini kazanır”.
Yani bireysel psikolojiye göre çevre bireyi etkiler, birey de çevreyi etkiler diyebiliriz.
Bireysel psikoloji ayrıca bireyin, sorunlarını çözebilmek için başarıya ulaşma çabası gösterdiğini varsayar. Bu çaba, yaşamın yapısında vardır. Ama başarının ne olup ne olmadığı, nelerin başarı sayılıp sayılmayacağı yine bireyin kendi düşüncesine bırakılmıştır.

Bireysel psikolojinin amacı bireyin toplumsal uyumudur demiştik. Adler, Yaşama Sanatı kitabında “okullar ve çocuk yuvaları, hatalı toplumsal uyumun doğurduğu sorunları basit ve yalın biçimiyle ele alıp inceleyebileceğimiz minyatür toplumsal kurumlar” olduğunu söylemiş.

Okul, ailenin uzatılmış bir koludur; çocukların karakteri okulda büyük ölçüde biçimlendirilir; çocuklar yaşamın sorunlarını göğüslemeyi ve onlarla başa çıkmayı öğrenirler ”.
Bitirgenimiz için okul son derece önemli. Evde istenmeyen çocuk hissini yaşarken, okulda ise akademik yönden başarılı bir öğrenci, arkadaşlarının gözünde nasıl bir yere sahip olduğunu tam kestiremese de okul onun toplumsallaşması ve  ilerlemesini sağlayan bir yer diyebiliriz. Sınıf arkadaşı Nilgün ile arasındaki ilişkinin samimilik derecesi yüksek olmasa da Bitirgen’in aile dışında başka birileriyle iletişim halinde olmasının, Bitirgen’in Fırat Bey’den (öğretmeni) yazma konusunda cesaret almasının, ailesinde yaşadığı esaret duygusunun üstüne biraz da olsa su serptiğini söylenebiliriz.
Kısaca, Bitirgen için okulun duygusal anlamda önemi büyük ama yaşamının sorunlarını göğüslemesi ve onları çözebilmesi için okuldan çok fazla bir destek yok.

Sosyal İlgi
Psikanaliz, yaşamı bencil dürtülerle toplumun istekleri arasındaki savaş olarak görürken,
Adler, insanların diğerleriyle ilişki kurmak için doğuştan potansiyeli olduğunu savunmuş ve bu olguya sosyal ilgi adını vermiştir. Sosyal ilginin binevi, toplumsal duygu, topluluk duygusu, dayanışma duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle Adler’e göre, kendimizi anlamak istiyorsak içinde bulunduğumuz daha geniş sosyokültürel bağlamda başkalarıyla olan ilişkilerimizi de incelememiz gerekir. Bu bakış açısına göre insanlar, toplumsal bir çıkar uğruna kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atabilmektedir. Sosyal ilgi esas olarak bütünle birmiş gibi hissetmek ve sonsuza kadar süreceği düşünülen bir toplum biçimi için çaba göstermektir. (Örneğin; savaşlarda askerlerin yaralanmalarına rağmen kendi milleti, kendi toplumu için savunmaya veya taarruza devam etmesi)
Sosyal ilgi doğuştan gelir.
Ancak çocuğun bir başka insanla ilk ve en etkili teması anneyle gerçekleşmektedir. Adler annenin görevinin iki aşamalı olduğunu belirtir.
·         Sosyal ilginin olgunlaşmasında çocuğunu cesaretlendirmek ve desteklemek
·         Çocuğun geliştirdiği bu ilgiyi, kendisiyle olan ilişkinin ötesine yani başka insanlara geçirmesine yardımcı olmak

   Çocuğun sosyal ilgisi anne-çocuk ilişkisinde ortaya çıktığı için annenin görevi çocukta işbirliği, bağlılık ve yoldaşlık duygusu oluşturmaktadır. Anne çocuğuna karşı içten bir sevgi göstermelidir. Bunun yanında annenin eşine, diğer çocuklarına ve diğer insanlara karşı sevgisi ve ilgisi çocuk için bir model teşkil eder. Bu şekilde çocuk dünyada başka değerli insanlar olduğunu da öğrenir.

   Bitigen’in annesini mercek altına alıp inceleyecek olursak, anne-çocuk arasında olumsuz bir ilişki söz konusu. Annenin Bitirgen’e değişik türde hitapları var. Annesinin kendisine söylediği mahlasların anlamını öğrenmek için ne zaman ona sorsa, ya bağrılıyor ya da pataklanıyor. Erinlik dönemindeki çocuğunun sorduğu sorulara kayıtsız kalması veya onunla alay etmesi ergen için doğuştan var sayılan sosyal ilginin zedelenmesine neden olabilir.  Adler’in sosyal ilgi kavramının gelişmesi bu hikayedeki anne-çocuk arasındaki ilişkiye baktığımızda annenin ne kadar olumlu yönde bir payı olmuştur tartışılır.

    Çocukta sosyal ilginin gelişmesinde ikinci önemli kaynak babadır. Babaların sergilediği ve çocukların sosyal ilgisinin gelişimini olumsuz yönde etkileyen iki önemli hatalı davranış biçimi vardır:
·         Duygusal uzaklık (ilgisizlik)
·         Babaya özgü otoriteryanizm
Bitirgen babasını seviyor. Hatta günlüğüne de babasının kendisine taktığı Bitirgen ismini veriyor. Fakat babayla olan ilişkinin tam olarak örnek bir ergen-baba iletişimi olduğu söylenemez.

Anne-baba arasındaki ilişki de çocukların sosyal ilgilerinin gelişiminde önemli bir etkiye sahip. Anne-baba arasında mutsuz bir ilişki söz konusuysa çocukların sosyal ilgilerini geliştirme şansı çok azdır demiş Adler.
“ Geçen gün annemin bacağına yılan dolandı, korkudan çığlık atınca babam da ona bağırdı, bu kadar küçük yılandan korkulur mu diye; iyi de daha büyük olsa annemi öldürürdü babacığım dedim. Babam sustu, annem ölsem de kurtulsam deyip ağladı. ” (Sayfa; 8)
Bitirgen’in anne ve babası sürekli kavga halinde. Bunu günlüğünün ilk sayfalarına yazdıklarından anlayabiliriz. Abisi ve ablasının başkalarıyla olan ilişkilerine fazla değinilmemiş, ama ablanın (evin ikinci çocuğunun) eş seçimi konusundaki deneyimsizliği, bu konudaki iletişim ve seçme şekli, olayları algılayış şeklinin farklı olduğunu, abi ve baba tarafından kısıtlandığını görebiliyoruz. Bitirgen’in Müjde ablasıyla arada bir dertleşse bile bir insanla arkadaş olma isteği, yalnızlık çektiği ve bu yüzden günlüğünü sırdaş, arkadaş olarak gördüğünü de söyleyebiliriz.

Üstünlük Çabası

Adler, insanın tüm motivasyonunun, üstünlük çabası olarak adlandırdığı tek ve temel bir güdüyle açıklanabileceğini söylüyor. Ayrıca üstünlük çabasının da sosyal ilgi gibi doğuştan ve her insanda olduğunu söylüyor.

Peki nedir üstünlük çabası dediği şey ??

Üstünlük çabası, çevreye egemen olma amacı ve ona üstün gelme çabası olarak adlandırılabilir ve aynı zamanda insanın ilerlemesini karakterize eder. Her insandaki gelişme ve ilerlemenin gerekli ve genel temeli bu çabadır.
Kusursuzluğa en uygun amaç, tüm insanlığı içeren ideal bir toplum yani evrimin sonuçlandığı noktadaki toplum olmalıdır diyor (Evrim derken değişimle güçlenmeyi kastediyor).
Eğer bu üstünlük çabası doğuştan organizmada var olmasaydı, hiçbir yaşam türü varlığını sürdüremezdi.

Her insan yaşama yoğun eksiklik duyguları ile başlar. Bu duygular evrenseldir ve normal sayılmalıdır. Her insanda bazı organlar ya da sistemler diğerlerine oranla daha güçsüz ya da zayıftır. İnsanların zayıf yönlerini ödünleme (telafi etme) yoluna gittiğini gören Adler, bu telafi çabalarının sıklıkla o kişinin en önemli becerisi ya da güçlü yönü haline geldiğini belirtmiştir.

Adler insanların yalnızca organ kusurları nedeniyle ödünleme yoluna gitmediklerini, psikolojik ya da sosyal yetersizliklerden kaynaklanan öznel aşağılık (yetersizlik) duygularını da ödünleme çabası içinde olduklarını belirtmiştir.

Belki de Bitirgen büyüdüğünde iyi bir yazar olarak psikolojik ve sosyal bazı zayıflıklarını telafi edecek kim bilir.. :)

Adler yetersizlik duygularının çocuklukta başladığını söylüyor.
İnsan yavrusu, oldukça çaresiz ve zayıf olduğu ve hayatta kalmak için çevresindeki yetişkinlere ihtiyaç duyduğu uzun bir bağımlılık dönemi yaşamaktadır. Bu deneyim, kendisini çevresindeki daha büyük, daha güçlü yetişkinlerle karşılaştıran çocuğun, aşağılık (yetersizlik) duyguları geliştirmesine neden olmaktadır.

Adler’e göre üstünlük (yetkinlik) çabası yaşamdaki temel yönlendirici güçtür. Bu nedenle insanların yaptığı hemen her şey, aşağılık duygularının üstesinden gelmek için tasarlanmaktadır ve bu şekilde bir üstünlük duygusu oluşmaktadır.

Aşağılık ve Üstünlük Kompleksi

Adler çocuklukta yaşanan ve aşağılık kompleksine yol açabilen üç engel tanımlamıştır:

-organ eksikliği
-şımartılma
-yetersiz ilgi (ihmal)

Anne babanın ilgisizliği aşağılık kompleksine yol açabilir çünkü ilgi görmeyen çocuklar istenilmediklerini hisseder ve yaşamlarında, yaralı olma ve diğerlerinin saygı ve sevgisini kazanma yeteneklerine güvenmezler. Çocuklukta yaşanması muhtemel bu üç engel yetişkinlikte ortaya çıkabilecek nevrozlarda çok önemli bir rol oynayabilmekte.

“ Yalancıktan sarılmalara kanmam bir daha. Ya ablam haklıysa; üveysem ben. Babam sen bakma ablana, uyduruyor dese de biliyorum, üzülmeyeyim diye öyle diyor. “
(sayfa; 57)

Adler’e Göre Kişiliğin Yapısı

Adler, bilinç ve bilinçdışının bir bütün olduğunu söylemektedir. Bilinçli yaşam onu anlamamaya başlamamızla birlikte bilinçdışı olur ve bilinçdışı bir eğilim, onu anlamaya başlamamızla birlikte bilinçli hale gelir.

Kişiliğin Gelişimi

Freud gibi kişiliğin, yaşamın ilk beş yılında şekillendiğini savunuyor.

Yaşam Hedefleri

Yaşam hedefleri üstünlük çabamıza bir odak sağlar. Her insan kendi yaşam hedefini oluşturacak yaratıcı güce sahiptir. Adler, yaşam hedefinin 4-5 yaşlarında değişmez bir biçimde kristalize olduğunu ve yaşamın geri kalan kısmında aynı yönde sürdüğünü ifade etmiştir.

      Üç Yaşam Sorunu
·         Sosyal sorun
(bizim başkalarına, insanlığa ve onun geleceğine karşı davranışımızla ilgilidir. İnsanlığın kalıcılığı ve esenliği de bu sorun kapsamına girer çünkü insan yaşamı o kadar sınırlıdır ki ancak el ele verilerek bir ilerleme kaydedilebilir.)
·         Meslek sorunu
·         Sevgi ve evlilik sorunu

     Adler’in Karakter Tipolojisi

    Adler’e göre iş, arkadaşlık, aşk her insanın yaşamda kaçınılmaz bir biçimde karşılaşacağı ödevlerdir. Bu yaşam ödevlerinin birbirinden bağımsız olmadığını ve bunların çözümünün yaşam tarzımıza bağlı olduğunu dile getirmiş.
     Adler 4 temel yaşam tarzı tutumu belirlemiş, bunlara uygun 4 kişilik tipi şu şekildedir :
-   Baskın Tip         -Alıcı Tip -Kaçınan Tip           -Sosyal Yetkin Tip

Figen Şakacı’nın Bitirgen adlı bu romanında Bitirgen dışındaki diğer karakter tipleri detaylı bir şekilde irdelenmediğinden karakter tipolojisine göre detaylı bir yorumlama getiremiyoruz. Fakat şunu söyleyebiliriz ki bu romanındaki karakterler buna Bitirgen’de dahil, sosyal yetkin tip özelliği göstermiyor.

KAYNAKÇA
Şakacı F.  Bitirgen
İnanç B. & Yerlikaya E.  Kişilik Kuramları 12. Baskı
Adler A.  Yaşama Sanatı

MAHİ KAYIKCI



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN, ŞAİR, BİPOLAR, İNTİHAR: NİLGÜN MARMARA ÜZERİNE

Kocaeli Üniversitesi PDR Topluluğu