Gönül İşi
PDR
bölümünde 2. sınıftayım. Kocaeli’ye, Bolu’dan merkezi yatay geçişle geldim. Çok
da isteyerek geldiğimi söyleyemem. Çünkü birçok PDR’cinin derdinden olan bir
dert bende de hâkimdi: Hukuka puanım yetmemiş, doğal olarak ona en yakın iki
bölümden birisini tercih etmek zorunda kalmıştım.
Hukuk
benim için küçüklük hayalimdi. 96 doğumlu olmam hasebiyle şuan PDR 4’te okumam
gerekirken, sırf bu hukuk hayali yüzünden 3 kez üniversite sınavlarına
girmiştim. Aslında hayalim için uğraşım halen devam ediyor. Açıktan da adalet
okuyorum. Ama bu inat, nereye kadar sürer, orasını Allah bilir. Küçüklüğümde de
bu inat, aslında bir hayal kıvamındaydı. Çalışma masamın önünde o ünlü adalet
heykeli dedikleri Themis, diğer
yanında “Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı”
(memleketimin Eskişehir olması nedeniyle)
yazılı ev yapımı, el emeği küçük bir tabela... Adalet Bakanlığı’nın makam
bayrağını derseniz ona da gitmişti aklım; ama o baya pahalı. Bu hayalimi her
yerde dinlendirmemden müteakip arkadaşlarım-hocalarım, hep bana “Başsavcım” derlerdi ve tabi o klasik
espri de hemen arkasından gelirdi: “İyi
iyi, bir suç işlersek en azından arkamız sağlam olur.”
Tabi
hayallerin hepsi her zaman gerçekleşmiyor, hatta bazen hiçbirinin yerine, en
azından bir tanesinin ama en önemlisinin gerçekleşmesini istersiniz ya, aynen
bende öyle oldu. Polislerin, jandarmaların himayesinde bir vaka incelemesine
gittiğimi hayal ettiğim günlerden; şimdi bir öğrencinin kendine has sorunlarını
dinleyip buna çözüm bulmakla geçireceğim vakitleri hayal ediyorum. Abim de bu
bölümde (PDR) okudu ama o 2 yıl kadar dayanabildi. Sonra sınavlara girip hukuka
geçti. Ona “Neden bu bölümü sevmedin?”
sorusunu sorduğumda bana şöyle anlatmıştı derdini: “Okullarda Gözlem dersi nedeniyle bir okula gitmiştik, özel eğitim
gereksinimi olan öğrencilerin olduğu bir sınıfa girmiştik. Orada bana abi,
amca, dayı diyenler de vardı, yüzüme tükürenler de. Saçımı çekmeye çalışanlar
da. Ne desem bir türlü çocuklar dediklerimi yapmıyorlardı ve türlü zorluklar… O
gün kendime dedim ki, bu işi yapmak sadece ve sadece gönül işiymiş, sadece ve
sadece gönül işi…” Evet, abimin neden PDR’yi bırakıp hukuku seçtiğini şimdi
daha iyi anlıyorum.
Gerçekten
bu iş zor ve bir o kadar gönül işi. Bu işi parası için yapıyorum diyen yok
mesela etrafımızda. Çünkü bu bölümün getirdiği işleri yapmak için para, çare
olamaz. Savcı olsanız, şüpheliyi en fazla mahkemeye sevk edersiniz, hâkim
kararını açıklar ve o iş orada biter, bir daha ne o sizi, ne de siz onu
görürsünüz. Ama PDR öyle değil. O çocuk o derdinden kurtuldu mu, eve gidince
ona kötü davranıyorlar mı, acaba nasıl bir dert tasa içinde ki taa intihar
etmeye kadar kendini götürmüş? Hep bu sorularla meşgale içinde olacağız. Tabi
işini layıkıyla yapanlardan olursak… Yoksa herkesin dilinde olan bir şey vardır
ya hani “Odalarına kapanıyorlar,
kimseyle ilgilenmiyorlar.” diye. Bu geleneği sonlandırmak da bizim
elimizde. “Bizim okulda rehber öğretmen
mi var varmış?” diyen birçok arkadaşımız da oldu. Sadece ders çalışma
çizelgesi hazırladığını anımsamaktan ibaret rehber hocalarımız da oldu. Hatta
abimin Amasya Üniversitesi’ndeki profesör şöyle demişti bir gün: “İster odanıza çekilip oturursunuz, kimseye
faydanız olmaz, aldığınız para, yaptığınız işle çelişince vicdanınız delinir;
ya da küçük bir okuldan, dertle sarılı bir kaos ortamından, pırlanta gibi nice
cevherle donatılmış nice güzel öğrencilerin yetişmesine vesile olursunuz.
İnanın, bunun tadı bambaşkadır çocuklar. Mesleğe atılınca kulaklarımı
çınlatırsınız.” Gerisi mi? Gerisi laf-ı güzaf…
Ali Burak ELDEMİR
KOÜ PDR / 2
Yorumlar
Yorum Gönder